Mum Kokulu Lavuklar
Hakan Gülseven’den Bir Satirik
İktidarın klimalı otobüslerinde vazgeçtim adam olmaktan
Ve beslenme çantamda banknot kokusuydu sevdam...
Ben seninle bir gün Veyselkarani'de et kombinası kurabilme ihtimalini sevdim.
İlkokulun tirbuşon kokan, feriştah lekeli yıllarında
Ankara'da karbonmonoksit sonbaharlar yaşanırdı o zaman
özlemeye başladım sınıf atlamayı...
Ve bu hasret öyle uzun sürdü ki, adam gibi hasretleri özlemeye başladım sonra..
Bizim ‘Organize İşler’imiz vardı...
Bir de camların buğusunu pazarlama imkanı...
Yumurta kokan arkadaşların götün götün ittirildiği kahverengi sıralarda,
solculuk oynamaya başladık –sadece oynamaya...
Ben akil insan oluyordum sen akıl veren, geri kalanlar figüran nasılsa...
Turuncu boyalarla kolpa ikliminde harfler yazılıyordu senaryo kağıtlarına ve
Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı’na inat bir Türkçeyle...
Uzanlardan öğrendik, S harfinden dolar figürleri türetmeyi..
Ankara'ya usul usul ateşböceği misali ‘bin operasyon’ yağıyordu.
Ve kapalı mekanlarda kebapçıya ortak olmayı öneriyordu haber bültenleri.
Oysa Ankara'da hiç para kazanamadım ben.
Bakanlar kurulunda tartışılan ihalem olmadı benim...
Şirketçe gidilen gece kulüplerinde kıçımıza batan platonik projeleri saymazsak...
Ankara'ya usul usul utanmayan gözyaşları yağıyordu...
Ve belli bir saatten sonra Mehmet Ağar’la samimi olmayı öneriyordu haber bültenleri.
Oysa hiç faili meçhulüm olmadı benim
Ve hiçbir mahkeme tutanağında geçmedi adım
Kayıp kentin yakışıklı yüzünde utanç izi bir çocuktum sadece
Solculuğu hep oynuyordum senaryo defterlerinde, ama sen yoktun
Ben, senin bana pas verebilme ihtimalini seviyordum, zoraki bir stat açılış saatinde
Makam arabaları ve korumalar seni hep zamansız, amansızca bir köşk griliğine götürüyordu
Ben, senin benimle Başakşehir’de seçim kampanyası yapabilme ihtimalini seviyordum.
***
Ben, senin beni kahvaltıya çağırabilme ihtimalini seviyordum.
***
Yaz sıcağı menfaate çekiyor da zihnimin kıvırmaya hazır gevrekliğini
Sonra koca bir cip oluyordum, duble yolların çare bilmez sürgünü
Ne yana baksam ‘diyalog’ ve ‘hoşgörü’ sanıyordum
‘Milli İrade’nin yalancı yeşilliğini
Helikopter oluyordum bir süre
Altımızdan geçen hızlı trenlerle yarışıyordum, yanağım devlet katının garantisinde
Otobüs oluyordum
Bir ilkeden bir iç ilkesizliğe
İktidara yaklaştıkça küçülüyordum.
Abdest suyunun sesini başına koyuyordum şarkılarımın listesinin
Yüreğim pıt pıt atıyordu
Sonra iniyordum otobüsten
Çarşıdan stat açılışına giden, ömrümün en uzun,
ömrümün en kısa, ömrümün en çocuk,
ömrümün en ihtiyar yolunu koşuyordum.
Çünkü sonunda Teyyip oluyordum, Bilal kokuyordum sonunda...
İktidarın klimalı otobüslerinde vazgeçtim adam olmaktan
Ve beslenme çantamda bahşedilmiş bir itibar kokusuydu Berkin!
Ben seninle bir gün Dolmabahçe’de bir saray resepsiyonunda
Ben seninle sadece bilmek zorunda kalanların bildiği
Levent’teki eski kebap salonunda
Ben seninle, Palandöken’de mistik ve demli bir çay kıvamında aniden çöken kayak pistinin aşağılarında
Kış Oyunları ayağına dans eden Anadolu Ateşi kıvraklığında
Ben seninle herhangi bir insan elinin
Dalabileceği kadar dolara dalma ihtimalini sevdim
***
Ben senin, cumhurbaşkanı olabilme ihtimalini sevdim!..
***
Not:
İktidarın paçasına sürtüne sürtüne küçülen, ‘mum gibi sönen’ tüm ‘duyargalı’ pop simalarımıza ithaf edilmiştir...