Kolay mı Aç Sınıfı Hakikatte Tok olduğuna İkna Etmek
1886da, de ki zamansız bir mesaide
Dünyanın öteki ucunda da biz köleler
Yani paryalar, vaktiyle işe koyulan köyler, şekerkamışı tarlalarında
Bozkırın mujikleri işte orada kanını gömleğine silenler
Heyhat, işbirlikçiydi demir sopalı, tüfeği Winchester
Ama bir kavim topraktan doğar gibi sesiz sedasız inip sokaklardan
Hani zinciri kayıptan saymayanlar
Meydanlardan mezarlıklara
Altı iş gününe ve gün on iki saate
Çalışmaya değil sade, bildiğin göz göre göre ölmeye karşı iş bırakmıştık;
Bir ben, bir makineci, bir madenci, bir kürek mahkûmu, bir demirci
Fabrika dumanı, çamurlu sokaklar, aç doğan çocuklar
Keşke yalnızca yoksul olsaydık, diyen liman işçileri
Nedir çıplak yumrukla dövüşmek?
1 Mayıstı…
Kolay olmaz aç sınıfa hakikatte tok olduğunu izah etmek.
Kanlı akşamlardı, güneşin kızıl saatlerinde
Günü işçiler ter, kadınlar gözyaşı, zulmün kalesi kan ile yıkardı.
Üç kez daha doğunca güneş sonra
Bir pusu fabrikasında akbaba grev kırıcılar -ki anneleri
Beddua ettiler kendi kendilerine doğurunca öylece sefil bir zürriyeti
Ve öldürülünce dört işçi
Biri bendim, beriki taşçı, diğeri matbaa işçisi
Ötekisi adı bile anılmayan bir zeytin tanesi…
Tarih öylece mi yazar kendi gölgesinden doğan devleri
Veya tek göz evlerin, tütemeyen bacaların, iki lokmanın ağıtını?
Ben uyurken, tay büyürken, ekinler göverirken Taksimde,
Bir ölüm yokuşu, kanlı pazarda bir panzer,
Masum değildir büyük şehirlerin otel odaları
Sonra resmiyetin silah sesleri,
Onlar güneşin çocuklarıydı, gördüler linçi, sıcak namlularda buz gibi mermileri
Ahmet Aleksandro Ali Fuat Bayram Beyhan Dilan Hacer Hamdi Hasan Hatice Jale Kadir Sibel Ziya…
Daha sürgün veren ne çok Filiz vardı,
Ama gün gözünde, kan izinde ömrümüzle su duruldu
Tam da tunç devrinden geçerken taş çatladı gök yarıldı
Yaralı Diz’de Siyular da kırık oklar, donmuş parmaklarla not düşmüştü tarihe,
Bir ulusun direnci ilk orada kırıldı…